Mehmet Konuk: Orda Bir Yer Var; Uzakta Değil, Koşuyolunda… |
![]() |
Çook eskilerden demeyeceğim çünkü halen de devam eden bir gelenektir; kış mevsimlerinde neredeyse her akşam ya da yazın iş yoğunluğunun az olduğu günlerin akşamında köy halkı toplanır kimi zaman koca koca hareketlerle bir şeyler anlatır ve gülerler kimi zaman da buldukları seyirlik oyunlarla eğlenirler. Ar ara da köyün eğitim görmüş kişileri veya büyükleri belli konularda sohbetler düzenler. Benim gibi köy yaşamında veya şehirlerin daha kırsal yerlerinde yaşayan insanlar bu gelenekleri ve ritüelleri çok iyi bilirler. Sadece geleneklerin kendisini değil bu geleneklerin samimiyetini ve hazzını da bilirler. Kökeni buralardan gelen, sanatsal ve bilimsel manada daha ileri düzeyde olan insanların belli alanlarda eğitim verdikleri bu düzeni, şehir yaşamında da devam ettirmek isteyenler bir dönem halkevleri bünyesinde çalışmalar yaptılar. Halkevlerinin ilk dönemi ne yazık ki 1952 yılında sona erdi. Daha sonra 1960’lı yılların başında başlayan direniş sayesinde 1963’te halkevlerinin yeniden açılması ile ikinci halkevleri dönemi başladı. Lâkin halkevleri, ülkemizin belası ve kanayan yarası haline gelmiş olan bir darbe sonrasında tamamıyla kapatıldı. Bunu kabul etmeyen resmi ağızlar, “daha modern ve normatif hale getirildi ve halk eğitim merkezleri halinde devam ediliyor” diyorlar ancak hiçbir şey tabi ki halkın kendi dinamikleri ile oluşturulmuş haline asla benzemeyecekti. Geçen akşam bir mail geldi bana; “Koşuyolu Mahalle Evinde İstanbul Kumpanyasının ��" Aşk, İhanet, Yalnızlık vesaire ��" oyununda sizi de aramızda görmek isteriz” diye. Koşuyolu’nda oturan biri olarak Mahalle Evini görürdüm, hatta defalarca önünden geçmişimdir, bir keresinde ufak bir konsere de gittim ancak pek de alakadar olmamıştım. O akşam vaktim uygun olduğu için yerimi ayırttım ve oyuna gittim. Oyundan edindiğim izlenimleri aktaracağım ancak öncesinde Mahalle Evinden ötürü bende oluşan farkındalığı aktarmak isterim. Yukarda Halkevlerinden söz ettim ya; işte tam da o bilinçle oluşturulmuş bir birim olduğunu gördüm. Halen samimiyetlerini koruyan, kendilerine ve mahallelerine bir şeyler katmak için çırpınan insanlar gördüm. Mahalle sakinleri genciyle yaşlısıyla Mahalle Evinin bahçesinde oturup, yiyip içiyorlar, sonra hep beraber kalkıp etkinliklere dâhil oluyorlar. Burada, belli alanlarda kurslar, eğitimler açılıyor, söyleşilere ve konferanslara alanlarında uzman kişiler getirtiliyor, oyunlar oynanıyor, tiyatro grubu kuruluyor, kısa film ve sinema gösterimleri yapılıyor. Ve bu faaliyetlerin hepsi ücretsiz. Etkinlikleri yapanlar da herhangi bir ücret talep etmiyor. Yani Koşuyolu için mükemmel bir durum. Ve o akşam, bir Koşuyolu mahallesi sakini olarak, oraya naçizane elimden ne gelirse ben de destek olmalıyım dedim. Mahalle Evinin başında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları sanatçılarından Binnur ��" Tarık Şerbetçioğlu çifti bulunuyor. Aslında yaptıkları bir başkanlık değil ciddi manada genel sekreterlik yapıyorlar. Onlar da tamamen gönüllü, çünkü onlar da Koşuyolulu. Kendilerini de, oraya gönül veren diğer destekçileri de tebrik etmek istiyorum. Gelelim oyuna; Mahalle evinde sahnelenecek bir oyun olduğu için, sıradan ve küçük çaplı bir oyun izleyeceğimi düşündüm. Yanıldım. İyi ki yanılttılar beni. Ve bu yanılmadan son derece memnun ayrıldım. Çünkü çok başarılı bir oyun izledim. Zeynep Kaçar’ın yazdığı “Aşk, İhanet, Yalnızlık vesaire” oyunu, sanatı bayağı bir şekilde icra eden, şöhret olmak ve para kazanmak için her yolu mubah sayan birinin bet sesiyle başlıyor. O gün, magazinel dergilerden birinden bir muhabir gelecek ve röportaj yapacaktır kendisiyle. Derken röportajı yapacak kişi gelir. Konservatuarda oyunculuk bölümünden mezun olmuş, istediği gibi bir iş bulamadığı için mecburen yaşamını palyaçoluk yaparak kazanan bu kişi aynı zamanda ek gelir olsun diye dergi adına röportajlara da çıkıyor. Bet sesli şarkıcımız ise akademik olarak herhangi bir ihtisas alanından mezun olmamasına rağmen, ses sanatçılığı yapıyor, dizilerde filmlerde oyunculuk yapıyor, sunuculuk için teklifler alıyor ve daha bir sürü şey için talep görüyor. Hali pür melalimiz yani. Röportaj devam ederken, muhabir, sanatçının aslında göründüğü gibi umarsız, gamsız biri olmadığını idrak edip onun içlerinde bir yerlere dokunuyor. Aşk sancısı, ihanet acısı, yalnızlık korkusu, aile kaygısı vs. Röportajın sonunda ise şarkıcı kadın, o güne dek içinde bulunduğu çıkmazın ya da riyakârlığın farkına varıp isyan ediyor. Fakat muhabir röportaj alanını terk ettikten sonra şarkıcımız yine eski hamam eski tas haline dönecektir. Çünkü kendisine biçilen ya da kendisine biçtiği rol odur. Zeynep Kaçar; az önce de belirttiğim gibi oyunun yazarı. Kaçar’ın oyunları asırlar boyu oynanabilecek oyunlardır. Dönemsel yazmıyor, günü birlik tüketmiyor kalemini ve aklını. Psikolojik ögeleri içinde barındıran ve her dönem yaşanması muhtemel olan olayları yazıyor. Böyle yaptığı içinde uzun yıllar oynanabilecek oyunlar üretmiş oluyor. Bu oyunda da temel duygularımızdan unsurlar görebiliyoruz. Hepimizin hayatında mutlaka yalnızlıklar, aşk olayları, kandırılma, aldatılma, tercih edilme durumları olmuştur. En azından bunlara şahit olmuşuzdur. Oyunda bu duygular başarıyla işlenmiş. Ara ara bu duyguların en üst seviyede yaşandığı tarihsel ve efsanevi olaylara dönüşlerle duyguları daha kuvvetli şekilde açığa çıkarmış. Bunların ne olduğunu yazmayacağım, çünkü oyunun asıl büyüsünün kaçmasını istemiyorum. Zeynep Kaçar, yazdığı oyunla okurunu ya da izleyenini ciddi sorgulamalara itiyor. Tarık Şerbetçioğlu; mahalle evinin başında bulunmasının ötesinde İstanbul Kumpanyası isminde yeni bir tiyatro grubu kurdu. Ve bu grubun ilk oyunlarından biri olan “Aşk, İhanet, Yalnızlık vesaire” yi mahalle evinde de sahneliyor. Kendisini büyük prodüksiyonları, kalabalık kadrolu, eğlenceli oyunları sahneleyen biri olarak bilirdim. Daha geleneksel motiflerle iş yapacağını düşünürdüm hep. Şehir Tiyatrolarındaki işlerini göz önünde bulundurarak bu kanaate varmıştım. Ancak bu oyundaki rejisiyle kendisi hakkındaki fikrimi bir yerden alıp başka bir yere oturttu. İmkânlarını o kadar iyi kullanmış ki, minimal düzeyde bir dekorla, kostümle ve aksesuarla başarılı bir iş çıkarmış. Bu tercihi, oyunu daha net görmemizi sağlıyor. Ayrıca yazarın metindeki hiçbir duygusunu bir diğer duyguya nazaran daha aşağıda bırakmamış. Hepsini ayrı bir oyun niteliğinde işlemiş. Sağlam bir kurgu mantığı güttüğü için, metnin analizini oyunun başından sonuna kadar gayet net bir şekilde ortaya koymamızı sağlıyor. Tuğçe Soncu ��" Sinem Burcu Kalaycı; oyunun seyirciyi kendilerine hayran bıraktıran oyuncuları. Aralarında müthiş bir uyum vardı. Çok sakin ve kendilerinden emin oyunculukları birçok oyuncuya taş çıkartacak nitelikteydi. Oyun içinde farklı kostümlerle bir sürü role girip çıkıyorlar. Ki hepsi birbirinden kopuk ve alakasız roller. Ancak rol değişimlerini en ufak şekilde hissettirmediler bize. Anında rollerine bürünebildiler. O küçücük salonda seslerini çok iyi ayarlamaları ve seyirciyi rahatsız etmemeleri gerekirdi. Bunu da başardılar. İç aksiyonlarının yüksek olması sebebiyle, bizler izlerken her duyguyu derinden hissettik. Seyirciler her ikisine de hayran kalarak salonu terk ettiler. Zaten o küçücük salonda alkışlar dinmek bilmedi. Alkışlar karşısındaki o mahcup edaları çok sevimliydi. Tam bir tiyatrocu adabı vardı her ikisinde de. Umarım bu düsturlarını devam ettirirler. Tarık Şerbetçioğlu’nun hem bir tiyatro sevdalısı olarak hem de bir Koşuyolu sakini olarak kutlamak istiyorum. Enerjisi hep diri kalsın ki bizler de onun zekâsından ve çabasından daha çok faydalanabilelim. Yolunuz açık olsun İstanbul Kumpanyası. Yeni oluşumunuzla tiyatro dünyasına hoş geldiniz. |
6 Nisan 2012 Cuma
AŞK İHANET YALNIZLIK VESAİRE HAKKINDA...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder